the truth is out there!

29 Aralık 2010 Çarşamba

son of a beat!


http://soundcloud.com/zoundgoods/sound-of-a-beat

this sound is killing me!

C.R.A.Z.Y



i wanna do shotgun with you.

adventures of bud ep1


benim adım bud.
budala da derler.
belki de sadece gözlerim iyi görmediği içindir bu isim.
25 yaşındayım kumral kıvırcık saçlarım ve kocaman siyah gözlerim var.
beni tanımayanlar sürekli uzaklara bakıp daldığımı düşünür. ama ben sadece uzaktaki birinin bana el salladığından emin olmaya çalısıyorumdur muhtemelen. şimdiye kadar hiçkimse uzaktan el sallamadı sanırım.
parklarda bira içmeyi severim, kirli sakallarım buna müsait eminim. babamı hiç tanımadım, annemin de tanıdığını sanmıyorum. bir kardeşim var, o kadar küçük ki çoğu zaman görmekte zorlanıyorum.

şu ana kadar 4 kere trafik kazası geçirdim. ikisinde yerde kıvranırken, şoförden dayak yedim. el yapımı süs eşyası satıyorum bazen. zabıtaların koşmadan yakalayabildiği tek seyyar satıcı benım.. butun mallarımı mınıbuslerının arkasına attıktan sonra bana çay ısmarlayıp yanımdan giderler.
her sabah uyandıgımda çorabımın tekini ararım çünkü diğeri hep ayagımdadır.
güneşin doğuşuyla batışını karıştırdığım günlerden kalma bir günlüğüm var ....
bu gece olmasa da sonra tekrar görmek isterim sizi anlatacak cok seyim var.

28 Aralık 2010 Salı

An-other

Gidip de kapısını çalsaydım eğer, kapı deliğinden bakar, sonra da defolmamı söylerdi heralde. elimde kalırdı çilek kutusu, bir de benim vazgecmişliğim. Bir fast food'cunun tuvaletinde hamilelik testi yaparken bekleyebilirdim onu en azından.
her bar yalnız insanları sever, her müzik çığlık atar, eğer vazgeçmişsen.

rahat bırakılmadığını düşündüğün her an dalga geçer seninle. ağzı kulaklarında. gün gelir sadece kendine inanmak zorunda kalırsın. doğru söylediğinden değil, yalnız kaldığındandır muhtemelen.

karanlık yollar, farları çalışan arabaları sever. onları sırtında taşır... bulmak için yollara düştüğün şeyler hep bir adım arkandadır artık. o yüzden, bulamazsın hiçbir zaman.

vazgeçmek, hayata sıkı sıkı sarılmaya benzer. güneşli bir günde gördüğün rüyalar, annenin en değer verdiği perdenin hücrelerinden sızar her tarafa. paramparça ışıklar seni mutlu etmez artık.
dağınıklıklığın başına bela oldugunda anlarsın, ayakkabılarını neden hiç çıkarmadığını.

durmak başa beladır çoğu zaman. o yüzden istesen de duramazsın. her nefesin bir kez daha denemek ister sadece. o yüzden sürekli nefes alırsın. inatçı karakterin vücudunu ele geçirmiştir. bu yüzden her sabah uyanır, yorulur ve uyursun. ingilizce hocanın ağzından çıkan ''repeat after me'' hayatın kendisidir aslında.
ne kadar tekrar edersen o kadar sıkılırsın. üzülme diye birileri sana tecrübeli olduğunu söyler. tecrübe, ahmakları kandırmak için üretilmiştir. daha önce hiç yapmadığın bir şeyi yaparak mutlu olabilirsin sadece. kim bana yanıldığımı söyleyebilir?

gördüğün rüyalar uyurken sıkılmaman için üretilmiş oyuncaklardır. oyuncaklarından sıkıldığında kabus görürsün ve rüyalarını özlersin sadece.
kurallara karşı gelmek seni kötü yapmaz, sadece yeşil reçete sahibi yapar.

o yüzden gidipte kapısını çalacak değilim. uyurken giydiği pijamasının ne kadarda yumuşak olduğunu düşünüp huzur içinde uyuyabiliyorsa bununla yetinebilirim.

17 Aralık 2010 Cuma

back to the inside

size kendimden bahsediyim mi biraz?




79 yılında Ankara'da dogdugumda griymişim! Bunun sebebinin ben değil de Ankara olduğunu farketmem 25 yılımı aldı. Sonrasında da daha renkli oldugunu düsündüğüm istanbul'a geldim. Gözlerimi her kapattıgımda aklıma sadece sevdiğim filmlerden sahneler gelirdi, o yuzden sinema okudum. şimdiyse bu toy yaşıma ragmen yeşilcam ödüllerinde jürilik yapabilecek kadar ilerledim. Gri şehrimde dj'lik yaptıgım zamanlardan kalma vinyl kokuları mutfaktaki baharat kokularından baskın gelirdi hep, o yuzden surekli müzik dinlemem gerektiği yazılıdır aklımın penceresiz köşelerine. ikibin of yılından itibaren imaj film de film editorluğu yapıyorum. robot severim ama insiyatifi olanlardan. bir de boris vian var hayatımda... geri kalansa sıradan insanların gerçek hayatının tıpkısı..

dirty pretty



Biz televizyon izleyerek, milyonerler, sinema tanrıları, rock yıldızları olacağımıza inanarak büyüdük ama olmayacağız... Hepimiz heba oluyoruz... Bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor ya da beyaz yakalı köle olmuş... Reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşindeyiz... Nefret ettiğimiz işlerde çalışıyor, gereksiz şeyler alıyoruz... Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız... Bir amacımız yok; ne büyük savaş ne de büyük bir buhran yaşadık.... Bizim savaşımız ruhani savaş... Ve bunalımımız kendi hayatlarımız...

chuck palahniuk

12 Aralık 2010 Pazar

antidepresan

naber evlat? ben biraz bozuğum galiba her şeye! iyice koptum salak sulak bir kafa hakim vücuduma... sessiz bir giyotin iyi bir antidepresan olurdu galiba!!! başka kurtarılacak bir yer var mı diye bakıyorum artık dünyaya. hayatı boyunca hiçbir şey kurtaramamış bir halde yaşıyorken bile! neden buradayım? gerçekten ihtiyacı var mı bana karıncaların? başka şekeri olan yok mu bu dönen topun garip yer şekilleri üzerinde? paylaşmaya çalıştığımız şeyde biraz daha sakin düşünemez miyiz? içindeki hırsın sahibi sen misin yoksa birileri her şeyin farkına varıp çoktan seni silmiş mi bu dünyadan. durmadan bir şeyler söylemek için ne bekliyorsun? neden sessizlik en iyi çözümmüş gibi geliyor? seni korkutan ne? asıl önemli olan bu belki de… kafayı yemiş olmak seni gerçekten acıtır mıydı yoksa umursamadan bir sigara daha mı yakardın bu garip hayatın üstüne? neye sinirliyim ve neden bu suçluluk duygusu?  ne zaman adam olacağım, hala vaktim var mı sence sistemin sahibinin dizine kapanıp af dilemem için? hayat mı acımasız ben mi saçmalıyorum bir şeyler yaparken!?... benimle misin veya birlikte miyiz hala!