the truth is out there!

30 Mart 2010 Salı

natural selection- u.n.k.l.e.

Güneş her küstüğünde dünyaya, bir ruh daha vazgecer özgür olmaktan.
seni boşluktan kurtaran sey müziktir o yüzden
Einstein'ın izafiyet teorisine inat, ışık hızını  gözlerin kapalıyken bile gecebilirsin.
evet e=mc² 'de ki ''m'' müzikitr. ve unkle'ın ta kendisidir.
içinde ışık barındırmaz, koyu gölgeler sever.

Unkle, butun bilim adamlarına nazire yaparmışcasına gecer turntable'ının başına herzaman.
Kendilerinden sıkıldıklarında, Thom Yorke' un ziline basıp kacarlar.
''Rabbit in your headlights'' dinlerken, tırnaklarını yemenin asıl nedeni budur.
Richard Ashcroft mahallenin yalnız ve  bıçkın delikanlısıdır.
''God knows you are lonely souls'' diye bağırır. Yürüdüğün sokaktaki herkese çarpma isteğin
o ruh halinden gelir.
Hızını alamayıp kendini duvarlara vurmak istemen insanların vucudunun zannettiğin kadar tatmin edici olmadığının açık bir göstergesidir.
Ian brown sokağın depresif halidir ve hep ordadır. ''Be there''i söylerken kasetin bantları heryerine dolanır.
Sense yeni bir belaya gülümseyerek merhaba diyebilirsin en fazla.
I love ''him'' diye bahsettiği güneş gözlüklerini unkle studyoya girdiği zaman çıkarır sadece.
Bu kadar egosu yüksek insanları dize getirebilen tek seyse Unkle'ın yaptığı muziktir.
Müzik evrensel değil evrenden ötedir.

Elinde bir sigarayla bütün dünya ayaklarının altındadır.

İlk Unkle dinlediğim de otostop zoruyla tatile çıkarılmıştım.
Altımda altı tekerlekli bir jeep ve kulaklıklarım vardı.
kulağımda Unkle'dan Bloodstain.
Konuşmayı sevmeyen her şoför melek sayılırdı o zamanlar.
Yollarsa seni istediğin yere götürmek zorunda olan zavallı kıvrımlar.

Unkle yeni albümünden ilk yaşam sinyallerini çoktan yaydı dünyaya.
Kendi sitelerinde ''Natural selection'' adında singlelarını bütün fanilerle paylaşma nezaketini gösterdiler
ve ihya olmanın ne demek olduğunu birkez daha hatırlattılar.
Biraz daha insan olabilmenin bir sakıncası olmayacaksa eğer sizede tavsiye ederim.
Hınzır notalar iş başında.
Bu sefer biraz daha mutlular.
Mahalleye yeni bir kız taşınmış olabilir.
Bekleyelım görelım.

Şarkılarından biri
You are unreal
how do you feel ?
diye biter ve ben de oyle bitirmek istiyorum.
And you still feel unreal...

Annihilating

Beni ayakta tutan tekşey. yaralandığımda, yaralarımın normal zamanda iyileşebilmesi.
 hala yaşayabildiğimi gösterir ve bu bile iyi bir neden.

19 Mart 2010 Cuma

novacain for the soul

 life is good
and I feel great
'cause mother says I was
a great mistake ..


Feeling scared today
Write down "I am ok"
A hundred times the doctors say

I am ok
I am ok
I’m not ok


eels

When you are down by zoundgood

18 Mart 2010 Perşembe

rockethead


Yeryüzün de siyaset diye bir şey var. Hatırlarım ara sıra. Din var, insanların renkleri var.
Bu kadar ayrılmışken herşey, en ufak farklılıkları yüzünden. Herseyden nasıl mutlu olabilirsin onu bilemem.
Kendin olamadıysan başka birşey olmayı da haketmiyorsundur.
Hayat bu ince çizgide geçer. Farketmen yıllar almasın diye soylüyorum.
Boş gözlerle baktığın her nesne, karanlık ve yalnız bir gecede intikamını alır .
Prensesler en az tanrı kadar gerçektir. Bu yüzden ellerin boş dönersin bütün hayallerinden...
Sigara içmekten darmadağan olmuş bir ses tonu seni hep cezbeder.
Bunun tek nedeni ise, sigara içerken hiçbirşeye inanmadığını hatırladığın içindir.
Aciz insanlar her sabah bir avlu da toplanır. Güneşi göremiyecek kadar aciz bir halde, akşam olmasını beklerler.
Dua ederler bir sonraki gün için. hayat boom olur.
Bir roket daha içindeki enerjiye yenilip fırlar gökyüzüne.
İlk akla gelenin doğru olamayacağını hatırlayan tek kişi olarak, roketlerin yanlış yönlendirildiğini söyleyebilirim.
Tekerlekli sandalyeye mahkum bir kadın yukarı değil ileri gitmek ister.
Merdivenler şirin kabuslarımızdır artık.

15 Mart 2010 Pazartesi

yaptığımı yap!

koru beni yalnızlıgından. arkana bile bakma giderken.
elektrikli bir salıncakta sallan denize karsı. huzuru bul, onu kaybetme.
günboyu sıcak tut ellerini, sevgiline ayır en sevdiğin koltugunu.
kerpeten olsun çantanda, en sevmediğin dişini onunla çek ılık bir aksamustu.
tanıdığın en yaşlı insanı ziyaret et .İlk haftasonunda .
ona ölümden bahset. mutlu görün. sonra da en sevdiğin radyo istasyonunu aç.
bunların önemli olmadıgını söyle.

mutlu olmak için çok çalış.
intikam almak için mutlu ol. en iyi intikamın bu oldugunu unutma.
her kapalı kapı gordugunde kapıyı çal. cevap gelmesini beklemeden aç kapıyı.

en az 2 kere intihar etmeye çalışmış insanlarla tanış. neden yaptıgını sor.
cevap mantıksız gelecektir.
o yuzden intihar etmeyi sakın aklından bile geçirme.

en sevdiğin yazarın butun kitaplarını oku. sonra onu rehin al.
bir helikopter iste senınle uzlaşmaya çalışan ilk insandan.
çatıya ve hemen kelimesini kullanmayı unutma.
helikopter yoksa sende yoksun de telefonu yuzune kapatırken.
ha bide bir kameraman tabi.
helikopter geldiğinde pilotu öldür, yazarını alnından öp ve ilham perisinin peşinde bela getirdiğini söyle.
levyeyi butun gucunle yukarı cek. Muhtemelen 10 saniye sonra yere cakılacak olan helikopterden
aşagı bırak kendini. şanslıysan ölmeyeceksin, eğer ölürsen de kimse intihar oldugunu soyleyemeyecek.

topluma ayak uydur ve tüm gücünle ayaklan.
en iyi suikast silahının insan oldugunu unutma.

mutlu ol.
bunun dısında soylediğim herseyı unut.


Fotograf ve manipulasyon: muammer kocak

12 Mart 2010 Cuma

akıl tutulması


müzik dinlerken en fazla neyi hissediyor olabilirsin, diye başlardı eğer bi kitap yazabilseydi.

kitap yazamaması bunu dert edebileceği anlamına gelemezdi. ezik dünyası bütün buğday tanelerini cebinden çıkarabilecek kadar emindi hayatından. melodiler ceplerinde bir yaz yağmuru kadar serindi.  küçük bir kız duyduklarını ailenin en kabadayısına anlatabilmek için sabırsızca kıvrandı hep.

ilk defa duyduğu seslerin müzik değil de umutsuz bir yutkunma sesi oldugunu fark ettiğinde 16 yaşındaydı. elinde sigarası karışmıstı siyah ojelerine.
erkek arkadaşı penceresinden bakmasını bekledi umutsuz ve saatlerce. bu saatte ev hayatı salonda gecerdi. teenage yaşının farkına varmayan her genc kabuslarıyla yüzleşmek zorundaydı o vakitler. tül perde aralanmadı. ışık mumlara inat göstermedi gül yüzünü. herkes yalnızlığıyla kendi başına boğustu. sokak köpekleri
ufacık bir tebessüm için milyonlarca kez kuyruk salladı o gece. ay, her zamanki gibi umarsızca kulaklıklarından çıkan cızırtıya verdi kendini.
bi internet sitesinde yazı yazmak bütün hayatı ele geçiremezdi . o yüzden, ergen çocuklar erkenden uyudular. ellerinde kırmızı kurdelalar, sabah erken uyanmaları gerektiğini
hatırlattı ebeveynlere.

hayat beyazdı ve sen siyah...

neye dair direnebilirdim. tüm dirençlerim çoktan kırılmıstı. öğüt vercek aklım çoktan tutulmuştu. gezegenin en geveze adamı susmayı tercih etmişti bu sefer ve bu depresyon halin, bütün inançları dünyanın en zeki teröristi tarafından bubi tuzağına bulanan bir insan kadar çaresizdi. zeki insanlara saygı duymanı sağlayan tek şey vahşi bir teröristten ibaretti.

vazgeçemedin. vazgeçseydin en iyi dostum olamazdın.

sanat vardı altı delik bir sepetin içinde, her seferinde şaşırmak senin sorunundu. yazmasaydım eğer bir dönmedolapta bileklerimi keserdim kimseden habersiz.
kürk mantolu madonnayı çıplak göremezdin.

biraz mutluluk enjekte etmeye calışırken uyandım bir sedyede. ilk aklıma gelen şey altıma serilen hastane yeşili çarşafın temiz olup olmadığıydı.
ölmek üzere olan bir veletin lolipop'u yapıştı her tarafıma. bu sefer ölmedim. bu sefer de ölmedim. ne de olsa bende hala körpecik bir velettim.

elimden kelimeler tuttu. bir otobanın hemen dibinde duran çaresiz bir otostopçuydum.
kim nereye gider? neden gider?
her yüzleşmek zorunda kaldığımda bir kez daha hissettim tüm gereksiz anılarımı. hayat geçmek bilmedi üstümden. elimi tutmak kimsenin aklına gelmedi.

hep gündüzdü hayat, gece olamadı. fark etmek aptalların işiydi. kimse fark etmedi aptal olduğunu.
avazın çıkmadı, avazın çıkana kadar bağıramadın. hep içinde kalan ufak şarapnel parçalarıydı yaşadıkların. görmezden gelebilirsen başarabilirdin.

geçmişine takılmak yapabileceğin hatalara gıcır gıcır yenisini eklemekten başka bişey değildi.
yeteneklerin rüzgarlı bir havada gözüne kaçan kum tanecikleri kadar kararlıydı. gözünü ovuşturmak iyi bir fikir değildi. kendine pay çıkarabilmen için bütün dünya seferber olmuştu.

o yüzden kolay oldu her şey... ben gökyüzünden düşen bir yağmur tanesiydim. nereye düşecegim seni ilgilendirmezdi.
toprak en sevdiğim yemekti.
müzikle yıkadım yüzümü bu sabah, kulaklarıma nota kaçtı.
beklemeyi akıl edebilseydin, görebilirdin bütün yalnızlığımı.

5 Mart 2010 Cuma

Bloodstain...

İşler yoluna girdi. Arabamdan cıkan motor sesinden bunu anlayabiliyorum. Tek sorun, arkamda olmadığını varsayan sessizlikte peşimden gelen polis arabası. Tedirginim. Dikiz aynamı söküp pencereden fırlatmak isityorum ama hiç sırası değil. Torpidomdaki silahtan çok, hemen yanındaki sakıza ihtiyacım var.  Bir ceset kadar sakin olmalıyım. Kanım akmamalı. En önemlisi sorularını cevaplayabilmeliyim ama arka koltuktaki kanlar içinde cansız bir bedeni nasıl acıklayabilirim. Sağa sinyal verip, viyadükten aşağıya uçmalıyım belki de sakince. Karımı unutmuş olsam benzin istasyonunda ve el freniyle geri dönsem dikkat çeker miyim?
Otostop çeken birileri için neler vermezdim.
Birinin kabusu olmalı yaşadıklarım.
Müziğin sesini açmalıyım.

Maybe I can help you?

How should you feel
When you've felt everything you can feel
And you still feel unreal?

How should you feel
When you've felt everything you can feel
And you still feel unreal?
You're unreal
How do you feel? 

God knows you're lonely souls

Bu gece yalnız ölüyorum, herşeyden uzakta ve bunu kimsenin bozmasına izin vermiycek kadar kararlı.
Arka koltuktaki cesetle yer değiştiriyorum herşeyi göze alarak. Birlikte daha fazla ceset olabilmek için.

Daha donuk gözler, daha koyu kırmızı bir gelecek.
Ellerimi direksiyondan çektiğimden beri ters giden hiçbişey olmadı. Sarı şeritlere fren izleri karışmadı.
Sadece paranoya bir insanı daha öldürmeye karar verdi
Hepsi bu.

3 Mart 2010 Çarşamba

whatever works

         Sokakta birşeyler oluyor, bense sadece bu soğukta elimdeki sigara sönmesin diye anlamsız nefes nefeseyim.

         Herşeyden uzakta boşlukta asılı duran bir ev var, görüyorum, sol gözümdeki bütün acıya inat görebiliyorum.içinde odunla ısınmaya çalışan bir klübede küçük bir kız, ailesine inat, boşlukta sallanan salıncağında, karşısında içinde balıkçılarla dolu bir deniz hayal ediyor. Balıkçıların berelerini görebiliyorum. Saçlarını hep zor bir gün geçirecekmiş gibi sıkı sıkı örüyor annesi hersabah, ürkek ve korkmuş gözlerle. Kimse elinden tutmuyor yalnızlığının. Onunsa ellerinde tutabildiği bir ip var sadece. Eğer burda olsaydın O'nu kaçırabilirdik. Kaçırıp ailesine hibe edebilirdik. 

         Bu sefer düz bir yol var karşımda, içinde çilek ağaçları... Biraz da votkayla kusursuz bir yol olabilirdi. Olamıyor... Olamıyorsa eğer dogru yolda oldugumu hatırlıyorum. gokten kemik yağmıyor ve bende zaten kendimi şanslı hissetmiyorum. 

         Bir kurbağa ingiliz aksanıyla ''vrak''lıyor. Themes nehrinden ne kadar uzak olduğumuzu sormaya çalıştığını varsayıp, ben de kendi aksanımla ''çook'' diyorum. Umutsuzluktan olsa gerek sadece bir kez daha zıplayabiliyor. Gülmemek için elimdeki elmayı ısırıyorum ya da O'nun öyle hissedebilmesi için bir numara daha diyelim. Uzaklaşırken kurbağalarla iyi anlaşabildiğimi farkediyorum. Bu karanlıkta hiçbir şey komik gelmiyor ama. 

Dünyanın en ağlak adamı şarkı söylüyor yine..

Complement the atmosphere, fill the ground with all our tears...

Güneş bu kez de üzerime doğuyor.

İnsanlar kendini haklı çıkarabilsinler diye köprüler inşa ediliyor.
Altından sular akabilmesi için

Din icat ediliyor.
Herşeyden habersiz bir çocuk 
ailesinden görmediği ilgiyi,
sokaktaki başka bir veledin tokatından görüyor.

Hükümetse tanrıdan daha yüksek bir yerden 
seni kontrol ediyor.

Frued, telefonlarına cevap vermiyor.
Nietzche, Salome'un peşinde. 
Einstenin'in kafası karısık.
Hepburn, yatak odasındaki aynanın karsısında mutsuz.
Hayyam, Mevlana'yla aylak aylak tavla oynuyor.
Bir tek Atatürk var.
O'da artık sadece filmlere konu oluyor.

Sokakta bir şeyler oluyor ve sen herşeyin yanından geçiyorsun sadece...