the truth is out there!

28 Şubat 2010 Pazar

upside!

Tedirginliğim yeryüzüne düşen ilk gözyaşından beri var!

Tıkırtılar geliyor beynimden. Umursamaz bir kadın, topuklu ayakkabılarıyla en sert adımlarını atıyor evimin koridorlarında.Tuvalete gitmektense, kaybolmayı tercih ederim bu saatte ...
Yalnız bir kadın kitap okuyor uzak diyarlarda, bütün kelimeleri duyabiliyorum. Kelimelerden çok, sigarasını içme şekli rahatsız ediyor kulaklarımı.

Bir şeye inat eder gibi hayat, herşeyi üzerine alınıyor.

Kahvaltımda seni yemek istiyorum bu sabah, taze sıkılmış ergenliğimle. Siyah ojelerini ekmeğime sürüp, aseton içmek istiyorum ilk defa. Her yalnız uyandığım da birini daha kaybediyorum hayatımdan. Ellerim birbirine dokunuyor en fazla, halden anlarmış gibi ve ben bütün şımarıklığımla sırıtıyorum aynaya...

Elinde sigarasıyla Nick Cave'i görüyor mutsuzluktan çıldırmış gözlerim. Bunny'den bahsediyor ve intihar eden karısından. Otel odasındaki fahişelerin, kendilerini en iyi hissettiği yerin, başka bir otel odası olduğunu fısıldıyor kulağıma. Hep bir umut varmış gibi.  Zar zor çalışan ''buck'' marka arabasıyla Chiniaski'yi ezme isteğinden. O'na yapabileceğim en şeyi yapıp bunun için bir silindir bulması gerektiğini söylüyorum.

Elinden uçan balonunu kaçırıyor bir çocuk, aptal bir adamsa balonu yakalamaya çalışırken annesini öldürüyor.
Çocuk ağlarken uzaklaşıyorum ordan neden ağladığından emin olamadığım için.
Gökyüzünde bir balon güzel görünüyor herşeye rağmen.
Bense patlıyacağı anı merak ediyorum en çok!

25 Şubat 2010 Perşembe

Ellerimde karıncalar besliyorum.


21 yaşındayım. Ellerimde karıncalar besliyorum.
19'umda tırnaklarımı çektirdim. Onlarla bir yere gelmek istemiyorum.
En büyük yalanımı henüz söylemedim.
Okul hayatım boyunca hep boş kağıt verdim.
Sadece ilkokul da yadırgandım.

Hep süt içtim, sütü severim.
Hatta gerekirse kek bile yerim.

Kazın ayağı öyle değil dediler. Yerinde inceledim.
Öyle.

Hem fikirdiler, hem değil.

21 yaşındayım. gözlerime sürme çekiyorum.
Sadece sevdiğim kadınları dinlerim.
Ama hiç kadın sevmedim.

Bana umursamaz dediler.
Umursamadım.
Ama onlar söylediler.

Bir köpeğim vardı. Jacob'du adı.
Boynunda tasması ve hiç havlamadı.

Kirlenmek güzeldir dediler.
Kirlendim.
Bir türlü temizleyemediler.

Müzik dinledim. Müziği severim.
Şimdi olsa yine dinlerim.

21 yaşındayım.
Tırnaklarımda ojeler.
Çöplükte güzel göründüler.

Yağmurlu günleri severdim.
Ama bulutlar beni aralarında istemediler.

Sarhoş olmak için dünyaları verirdim.
Alkoldense hep nefret ettim.

Beklenmedik zamanlarda yaşadım en güzel anlarımı.
Penceresiz bi oda da geçirdim hayatımı.
Duvarlarım da posterler.
Hep bir şey söylediler.

21 yaşındayım.
Ellerimde kelepçeler.
Bütün söylediklerimi sindirdim.
Ama O'nu ben öldürmedim.


16 Şubat 2010 Salı

reboot kafalar!





seni izliyorum uzun zaman oldu, gölgem üstünde. kapıda duran ben değilim, kapıyı açma. sokağa karışıp biraz ölürsem kızma. kapıya gelmemi istersen, tüm gücünle bağır...

gözlerin ahh o robot gözlerin...

11 Şubat 2010 Perşembe

i dont wanna be your friend, i just wanna be your lover!


İlk gördüğümde seni; melekler iniyordu dünyaya, ellerinde kelepçeler, gözleri gökyüzünde.

Yıldızlar unutmuştu parlamayı ilk defa ve bir ayyaş kendi başına bağırıyordu, dünya da kalan son insan olmaktan ürken bir tavırla. Deniz olmayan adalarda gemi hayaletleri dolaşırdı gece geç saatlerde ve gemiye kadın almak uğursuzluktu, o yüzden yalandı bütün aşk gemileri.

Garip bir melodi tırmaladı yalnızlığını, farkedilmeyi bekleyen yeni yetme bir sorundu hayat.

Uğraşılması gereken başka bir dünya daha olmalıydı. Suyla calısan elma agacları dikebilirdi oraya ama yalnız oldugunu hatırladı sokagın köşesinde. Sokağın köşesinin ucunda, terkedilmiş uçurumlar vardı. Kimse geçmezdi bu saatlerde hayatından.
Herşey için geç olduğunu bilmek belkide O'nu ilk defa rahatlatabilirdi. Rahatlamalı mıydı? Butun sorunlar tam da o zaman egosuna göz kırpmaz mızydı? Göz kırpmaya duyarlı beyni O'nu yine alt edebilirdi.

Vazgeçti. Herseyden uzakta yemyeşil bir yere uzandı. Gözlerini kapatıp O'nu ilk gordugu yeri hayal etti.
Orası yoktu. O yuzden O'da olmamalıydı. Ayağa kalktı ve Güneş'in Ay'a küstüğü zamanları hatırlattı kendine.
Babaannesi öyle söylemişti. Küs oldukları için günleri paylaşmışlardı ve bunda yanlış hiçbirşey yoktu.

Ve bir şarkı geldi aklına, kimseden habersiz rüzgarın kulağına şarkıyı mırıldandı.

I am just a man still learning how to fall
*Blonde redhead - Falling Man

2 Şubat 2010 Salı

uzak dur cısssssss!


Etrafta kimse yoktu. Etrafım kadar boştu bütün yanlarım . Yine hiçbirşey gelmedi aklıma. Kimse dokunmadı yanağıma.
Kağıttan gemiler yapmak sadece depresif insanların işiydi. Penceresinden onları bocalamaksa annelerinin. Herkes hiçkimseden uzak kalamadı. Bazı günler sadece güneş doğardı, geri kalan zamanlarda başka hiçbir şey olmazdı. Gün oldu, güneşte sıkıldı. Güneş her sıkıldığında, bulutları kapattı yüzüne. Belki hıçkırdı, belki hıçkırmadı ama ağladı. Şemsiyeler farkında olmadan bu işe yaradı. Şeffaf olması hiçbirşeyi değiştirmedi.

Kolundan tuttu yalnızlığın, sarstı. En iyi arkadaşın kötü olmayı seçti. Sense biraz daha yaklaştın en uzaktaki yıldıza. Kimse seni yine anlayamadı ve bu sefer sorun bu değildi.

Bir ağacın altında kulaklığıyla müzik dinleyen insan, her ağacın elma ağacı olmadıgını farketti. Belki de ağaçlar geleceğinle oynayabilirdi. Bunu Newton'dan başkası bilemezdi. Saatlerce bi kavak ağacının altında oturuyor da olabilirdin ve hiçbiyere varamazdın.
Kendine daha iyi oyuncaklar bulmalıydın.