Evi terkederken apar topar topladığım yazılarımı büyük bir arabanın bagajına tıkıştırdım. Olabildiği kadar dağınık. Aklıma yapabilecek daha iyi bir fikir gelmedi. Belki de annemi uykusunda yalnız bırakmak kötü bir fikirdi.
Kinyas'ı yüksek tavanlı bir apartmanın, merdiven kıvrımların da gördüm ilk defa. Elindeki kalemden kanlar damlıyordu . Birini öldürmenin en saf şeklini bulmuş bir gülümsemeyle. Einsten kadar dağınık saçları, gerçekten mutlu olup olmadığını görmemi engelleyecek kadar kendinden emin duruyordu. Arabamda bir koltuk daha olmalıydı, en azından onun yukarı cıkmasını engellemeliydim. Torpidomda boş bir silah ve likör vardı. Boş bir silahla onu kandıramayacağımı farketmem uzun sürmedi. Likör daha caydırıcı geldi. Zaten caydığında likör de en az silahım kadar boştu.
Çıktığımız yolculuk uzundu. Kirden birbirimize yapışacak kadar uzun. Ben Kayra'ydım en azından öyle olmalıydım. Daktilomuz vardı, kırık dökük. Yazmak için değil de, birilerinin kafasında parçalamak için varmış gibiydi. Eğer yanınızda Kinyas varsa bütün cisimler kullanılma amacından uzakta yaşamak zorundaydı. O yüzden hiç saat takmadım. Zamanı göremeyeceksem onunla başka neler yapabilirdim bilmiyordum. Kendiliğinden gelişen bir dil ve rahatsız eden tül perdeler.
Kahvaltımızı gecenin en karanlık zamanlarında yaptık. En mutlu zamanlarımızda yeryüzündeki bütün insanlar uyumayı tercih ederdi.
Zihin ölümü fikri benden çıkmadı. Ben Melis'e aşıktım O Anita'ya. Yollar en sevdiği şeyi yapıp ikiye ayrıldı. Doğum günümde Melis'in aldığı saat bütün hayatımı değiştirdi.
O 15 günde bir Anita'nın saclarını kesip, ona yemek yedirip, çatı katında kilitli kalıp, altının değiştirilmesini bekledi. Herşey planladığı gibiydi. Zihnini kullanmadan yaşamayı başardı. Bense Melis'le evlendim. Hangimizin daha mutlu olduguna kimse karar veremedi.
Dünyanın merkezine c4 koyma planlarımız bir sahil kenarında kendini kumlara gömdü. Uzakta bir velet ucurtma ucuruyordu. Kimse ona neden bu kadar mutlu olduğunu sormadıgı için o da hiç sorgulamadı.
Küba da salaş bir barda rakı içerken bulunan ben oldum. Kinyas'ı Anita'dan başka hiç kimse görmedi. Bir fahişe olarak başladığı hayatına, bütün varlığından özür dileyebilmek için bunu seçmişti muhtemelen.
Kitaptan bir alinti;
''Az yedim çok içtim. Hala içiyorum. Alkolü kendime yakıştırdım. Her türlü uyuşturucudan tattım. Bağımlılıktan nefret ettim. Gitmemi, terk etmemi engeller diye. Ne bir maddeye, ne de bir insana bağlandım. Sırf bunu kendime kanıtlamak için eroin kullandım, aşık oldum. İkisini de arkama bakmadan bırakıp gittim. Geçmişe tükürüp, geleceği çiğnedim. Dünyayı bir oyuncağa çevirdim. Ayak basmadığım yer kalmadı. Kalan varsa, onları da amuda kalkar geçerim''
Yüzünüz güzelse, toplum, geçmişiniz ne olursa olsun harcanmanıza izin vermez.
Hissettiğim gibi yazdığım için H. Günday'dan af dilerim ....